Ronaldo nereli?
7 kasım 2013 saat 10.25
Belgin’in seyir defteri.
Gemideki 9. günümüz.
Kızım burnumda tütüyor.
Gemideki 9. günümüz.
Kızım burnumda tütüyor.
Cebelitarık Boğazından çıkıp Portekiz'e bağlı Madeira Funchal
adasına doğru ilerliyoruz.
Funchal
karaya yakın bir ada sayılır. Malaga’yla arası 675 deniz miliymiş (anlayana:)) Esas, Funchal’dan sonra çıkacağız Atlantik'e. Hava kapalı ama şurup
gibi bir deniz var.
Bir de 4300 m derinlik olmasa, şeytan diyor ki atla yüz!
Abi acaba kaç para verseler 4300 m de yüzmeye kalkarım bilmiyorum:))
Tüm
gün seyir halindeyiz, aktivitelerin hiç birini beğenmedim. Kahvaltıyı odaya
istedim (bababbbabaa!!), sunum müthişti ama gele gele sadece çay geldi iyi mi?
Hani kardeşim kahvaltı?
"Siz yalnız çayı işaretlemişsiniz" demez mi çocuk.
Oğlum, bak git! dedim.
Ülen! notun üstünde breakfast yazıyor mu, yazıyor.
Hani kahvaltı?
Yok.
“De git len!” dedim.
Rüştü’yü ararsın hemen (14.. kata yürüyüşe çıkmıştı) “Hayatım bi kahvaltı kap gel gözünü seveyim yoksa bu Honduras’lı salak garsonu yiyeceğim” dedim.
Hani kardeşim kahvaltı?
"Siz yalnız çayı işaretlemişsiniz" demez mi çocuk.
Oğlum, bak git! dedim.
Ülen! notun üstünde breakfast yazıyor mu, yazıyor.
Hani kahvaltı?
Yok.
“De git len!” dedim.
Rüştü’yü ararsın hemen (14.. kata yürüyüşe çıkmıştı) “Hayatım bi kahvaltı kap gel gözünü seveyim yoksa bu Honduras’lı salak garsonu yiyeceğim” dedim.
Neyse
Rüştü’cüğümün getirdiği kahvaltıyı afiyetle yiyip çayımı ufka bakarak ve derin
derin iç geçirerek yudumladım. Tabii ki unutmadım kabuk tarçınımı getirmeyi,
yoksa çayımı nasıl içecektim ki?:)
Cebelitarık , Funchal arasında gördüğümüz tek şey bu
yelkenliydi.
8
kasım Cuma
Sabah
kahvaltısında Yeni Zelanda'lı yaşlı bir çiftle tanıştık. Türk olduğumuzu
öğrenince sevinip İstanbul’dan mı diye sordular. İzmir’li olduğumuzu
duyunca pek hoşlarına gitti. İzmir’i de İstanbul’u da görmüşler. Seneye de Kapadokya’ya
gelip balona binmek istiyorlarmış. Geçen sene Çin’e gittik dedi kadın. Yaşları
70 civarındaydı. Maşallah dedik ne diyelim.
Gece saatlerimizi bir saat
geri aldık…her gün değişiyor zaman , denge menge hak getire.
Tabii işe bir de iyi tarafından bakmalı…seyahatin sonuna kadar saatleri hep geri alarak devam edecekmişiz….zamanı durduracağız yani, hem yaşa, hem zaman akmasın. Yuppiiii:)))) Ben gemiyle hep batıya giderek yaşamaya karar verdim:))) Sevdim bu işi…
Tabii işe bir de iyi tarafından bakmalı…seyahatin sonuna kadar saatleri hep geri alarak devam edecekmişiz….zamanı durduracağız yani, hem yaşa, hem zaman akmasın. Yuppiiii:)))) Ben gemiyle hep batıya giderek yaşamaya karar verdim:))) Sevdim bu işi…
Saatleri
yine 1 saat geri aldık. Sabahın 05.30 dan beri eski saat miydi? Yenisi kaçtı,
gemi Madeira’ya kaçta yanaşacak derken uyku kalmadı bende. Sabah 9 gibi
indik Funchal’a .
Bu adada rezene çokça yetişirmiş ama biz her yerde muz gördük. Öyle böyle değil ama ibadullah, teras teras. İnsan seracı olunca daha bir dikkatli bakıyor. Erken olgunlaşsınlar diye hevenkleri mavi torbalara sokmuşlar.
Bakar mısınız şu muz tarlalarına..
Bir
de şarabı çok ünlüymüş dediler !!
Hoş bir öyküsü var şarabın:)
Zaman keşifler zamanıdır. Küçük limanlardan kalkan gemiler uzak ufuklara, bilinmez sulara doğru seyre çıkmaktadır. Yol uzundur, yalnızdırlar. Bu yolun en iyi dostu ise şüphesiz üzüm suyunun ivedi gücü ile oluşmuş şaraptır. Fakat şarap bu uzun yolculuğa dayanacak kadar güçlü değildir. Onu biraz daha dayanıklı kılmak için üzerine bir miktar üzüm suyu eklerler ki yolda oluşumuna devam etsin. Belki ulaşılacak noktaya kadar bu yöntem idare eder ama asla dönüşü kaldıramaz.
Ve tesadüf bu şekilde vuku bulur. Gidiş istikametinde yüksek ısıya ve sallantıya maruz kalan şaraplar son destinasyona ulaşamadan geri dönmek zorunda kalınca küçük ada Madeira'ya bambaşka bir şekilde geri dönerler. Onlar artık kiremit renginde, daha tatlı ve bambaşka aromalara sahiptir. Tesadüf bu ya, Madeira denilen muhteşem içki böyle doğar. Önce gemicilerin sevgilisi olur, sonra keşfedilen yeni kolonilerin ve yavaş yavaş tüm kıtalara ulaşmaya başlar.
Biz de bu meşhur Madeira şaraplarından içmek üzere küçük bir mola verdik. Üç çeşidinden de tattıktan sonra garsona, "Yahu bu bildiğimiz vermut" deyince adam bir dellendi ki sormayın:) Vermut, mermut, bayağı sıkı içmişiz:)
Volkanik bir ada burası, limandan tepeye 1200 m yüksekliği var ve gerçekten çok güzel…
Ronaldo buralıymış biliyor musunuz?
Hoş bir öyküsü var şarabın:)
Zaman keşifler zamanıdır. Küçük limanlardan kalkan gemiler uzak ufuklara, bilinmez sulara doğru seyre çıkmaktadır. Yol uzundur, yalnızdırlar. Bu yolun en iyi dostu ise şüphesiz üzüm suyunun ivedi gücü ile oluşmuş şaraptır. Fakat şarap bu uzun yolculuğa dayanacak kadar güçlü değildir. Onu biraz daha dayanıklı kılmak için üzerine bir miktar üzüm suyu eklerler ki yolda oluşumuna devam etsin. Belki ulaşılacak noktaya kadar bu yöntem idare eder ama asla dönüşü kaldıramaz.
Ve tesadüf bu şekilde vuku bulur. Gidiş istikametinde yüksek ısıya ve sallantıya maruz kalan şaraplar son destinasyona ulaşamadan geri dönmek zorunda kalınca küçük ada Madeira'ya bambaşka bir şekilde geri dönerler. Onlar artık kiremit renginde, daha tatlı ve bambaşka aromalara sahiptir. Tesadüf bu ya, Madeira denilen muhteşem içki böyle doğar. Önce gemicilerin sevgilisi olur, sonra keşfedilen yeni kolonilerin ve yavaş yavaş tüm kıtalara ulaşmaya başlar.
Biz de bu meşhur Madeira şaraplarından içmek üzere küçük bir mola verdik. Üç çeşidinden de tattıktan sonra garsona, "Yahu bu bildiğimiz vermut" deyince adam bir dellendi ki sormayın:) Vermut, mermut, bayağı sıkı içmişiz:)
Ronaldo buralıymış biliyor musunuz?
Önce Hop On Hop Of turu yaptık
Bizi taa tepelere götürdü otobüs. Harika evler, köşkler, apartmanlar gördük.
Öyle çok Alışveriş Merkezi vardı ki şaşırdık. Yahu, hıncacık adaya ne lazım ki bunca Mall. Forum bile vardı, siz
düşünün artık:))
Hadi gelin gezelim adayı:))
Madeira, noel kutlamalarıyla da ünlü bir adaymış. Her
yıl binlerce turist gelirmiş bu yüzden çünkü dünyadaki en muhteşem
havai fişek gösterisi burada olurmuş.
Hop
on hop of turumuz bitince tekrar limana döndük.
Harika bir Pazar gezdik, tazecik meyveler, rengarenk
çiçekler.
Bize en ilginç gelense, limana yakın küçük bir meydanda
kasabanın erkeklerinin duvar kenarlarında ayaküstü kağıt oynamalarıydı.
Her kapıda ayrı bir sanat eserinin olduğu ilginç bir sokağı gezdik sonra.
Bu güzel sokağı da gezdikten
sonra artık meşhur botanik bahçelerini görmek için teleferiğe binmemiz lazım.
Teleferikten inip botanik bahçelerine girdiğimizde gözlerimize inanamadık. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya. İllaki
görüp koklamak lazım. Biz pek az bi kısmını gezmişiz meğer. Tepeden aşağı,
limana kadar devam ediyormuş bahçeler, gezmesi 3 saat sürüyor dediler. Tropik
orman gibi mi deseem, zen bahçeleri gibi mi deseem..bin bir çeşit ağacın,
bitkinin (ki hepsinin üzerinde adı yazıyordu) ve yeşilin her tonunun olduğu bir
cennet köşesiydi.
Size de olur mu bilmem, bana bazen 'kal' gelir. Bazen, hayatımı
şu an burada dondurun diyesim gelir. İşte o anlardan birini yaşadım burayı gezerken. O tazelik kokan yerde ömrümün sonuna kadar yaşayabilirmişim gibi geldi.
Aşağıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı gibi, yukarı çıkarken de inerken
de çakırkeyiftik:)) Öyle ki teleferikte "Salla, salla sallamayan Tayyip, zıpla zıpla zıplamayan Tayyip" diye tempolar
tutarken çok eğlendik.
17.30 artık gemiye dönme zamanı. Madeira’dan ayrılıyoruz.
Çok sevdik biz bu adayı, bir dahaki sefere yılbaşında gelmeliyiz diye
sözleştik adayla:)


fotoğraflar harika yazı daha bir harika seninle geziyorum vallahi belgin abla ooo şarabıda bulup deneyeceğim :)
YanıtlaSilBen de senin yorumlarını keyifle okuyorum Ayselcim:))
Sil